İhsan ÖZTÜRK


1. GİRİŞ:

THM eserleriyle ilgili derleme yapmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir.

Teknolojinin hızlı gelişimi, kırsal kesimlerden büyük metropollere olan göçler insanları geleneklerinden yavaş yavaş uzaklaştırmış, Anadolu’da türkü yakma geleneği giderek yok olma noktasına gelmiştir. Halkımız diğer birçok alanda olduğu gibi müzik konusunda da üreten değil, tüketen bir toplum olmuştur. Bu gelişmeler nedeniyle derlenecek eser bulunması da iyice zorlaşmıştır. Derlenecek eserler ancak 50 – 60 üstü kuşaktan yaşlı insanların belleklerinde saklayabildikleriyle sınırlıdır. Kısacası geleneksel kültürümüz hakkında kaynaklık edecek fazla insan kalmamıştır.

Geçmiş yıllarda devlet desteğiyle yapılan derleme çalışmaları ve geziler, günümüzde yalnız bireysel çabalarla yapılmaktadır. Derleyiciyi teşvik edecek hiçbir devlet kurumunun (TRT nin derleyiciye ödediği sembolik parayı saymazsak) maddî desteği bulunmamaktadır.

Yasalarda da derleyiciyle ilgili koruyucu, kollayıcı kesin bir ifade yoktur. Hâl böyle olunca da derleme çalışmaları, hiçbir karşılık beklemeden, yalnızca kültürüne katkıda bulunmak isteyen gönüllü çok az insanın çabalarıyla yapılmaktadır.

Bu insanlar, anonim kültür ürünlerimizi yerelden, ulusala taşımak için emek ve mesai harcamaktadırlar. Bu emek ve mesainin (ister zihinsel, ister bedensel olsun) demokratik bir toplumda mutlaka (Mesam’ın belirleyeceği oranda) bir maddî karşılığı olmalı, kaynak kişi ve derleyici konumunda olan kişilerin THM repertuarına kazandırdığı eserler de yasal güvence altına alınmalıdır. Bu yapıldığı takdirde Mesam’a maddi açıdan da önemli bir kaynak sağlanmış olacaktır.

Son yıllardaki müzik yapımlarında (kaset –CD) ve Tv. Reklamlarında kullanılan derleme eserlerin belirgin bir biçimde arttığı görülmektedir. Bu gelişmenin arkasındaki gerçek ise yapımcıların telif ödememe düşünceleridir. Bu olumsuzluklar bazı derleyicilerin derledikleri eserleri Mesam’a kendi eserleri gibi kaydettirmesine yol açmaktadır. Hatta bazı uyanık (sözüm ona) besteciler derleme eserlerin müziğini aynen almakta, sözlerini değiştirerek kendi eseriymiş gibi kullanmakta ve telif almaktadır.

Bir de kartonetlerde çoğu zaman derleyicinin adı bile geçmemekte, eser anonim olarak yazılmaktadır. (Anonim sözcüğü Fransızca kökenli olup, “adı sanı bilinmeyen” anlamına gelmektedir). Bu uygulama ile derleyicinin emeği tümüyle göz ardı edilmekte, işin maddî yanını bırakın, manevi bir haz bile derleyiciden esirgenmektedir.

Bir THM eseri derleninceye kadar anonimdir ancak derlendikten sonra yöresi, kaynak kişisi, derleyicisi belirlenmekte, dolayısıyla bir kimlik kazanmaktadır. Bu kimliğin de eseri okuyan veya okutanlarca belirtilmesi, emeğe olan saygının gereğidir

Bir toplumu ayakta tutan en temel unsurun ortak kültür olduğunu, çağdaş toplumlar arasında dimdik, onurla ayakta kalabilmenin önkoşulunun ulusal kültüre sahip çıkmak olduğunu, ulusal kültürü olmayan toplumların diğer toplumlar içinde erimeye, yok olmaya mahkûm olduğunu bizler sanatçı duyarlığı ile kuşkusuz daha iyi bilmekteyiz. Kültürel değerlerin oluşması çok zaman, çok emek ister. Ama yok olması çok kolaydır. Yok, olma hızını ölçmek için çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. Bu ülkenin son yirmi beş – otuz yılına bakmamız yeterlidir.

Her alanda bir dolu olumsuzluğun yaşandığı, toplumsal yozlaşma sürecinin hız kazandığı bir dönemden geçiyoruz. Böylesine kritik bir dönemde “geleneksel kültürümüzün” vazgeçilmez öğeleri olan türkülerimizi kitlelere ulaştırmada aracı olan, yaşamasını ve gelecek kuşaklara taşınmasını sağlayan, bir avuç kültür emekçisine; kitlelere ulaştırdıkları türkülerde söz sahibi olmalarını sağlayacak (maddi – manevi) kazanımlar sağlamak yurdumuzun en güçlü meslek birliği olan MESAM’a, dolayısıyla birliğin yönetiminde olan bizlere düşmektedir.

2. THM derlemesi nedir?

Halk Müziği eserleri (Destan, masal, efsane, mani, bilmece, vb.) diğer Halk Kültürü ürünleri gibi bir kişi tarafından söylenir. Daha sonra dilden dile, kulaktan kulağa yayılarak kuşaktan kuşağa aktarılır. Sözlü gelenek olarak uzun yıllar süren bir dönemden sonra (söz ve ezgi bakımından) hem değişikliğe uğrarlar; hem de ilk söyleyenleri (türküyü yakan) unutulur. Kısaca, bu eserler o yörenin folklorik özelliklerini taşıyan birer ürün olarak varlıklarını sürdürürler ve yörenin ortak malı sayılırlar. Bu sürece “Folklorik oluşum süreci” veya “anonimleşme süreci” denir.

Diğer Halk Kültürü ürünleri gibi THM alanındaki sözlü ya da sözsüz eserler de herhangi bir zamanda ve “Folklorik oluşum süreci”nin bir noktasında (kaynak kişi veya kişilerden) bir grup veya kişi tarafından belli bir yöntemle (ses veya görüntü kaydıyla) tespit edilir. Eserin kayıt altına alındığı ve yazıya (notaya) geçirildiği bu ilk metin, eserin orijinal şekli kabul edilir. Bu işleme THM alanında “derleme” denir.

Burada derleme konusunda yapılan önemli bir hataya değinmekte yarar var. Bazı ozanlarımızın (Âşık Veysel, Âşık Mahzuni, Âşık Muhlis Akarsu, Âşık Davut Sulari, Âşık Daimi vb.) bir yöreye değil de kendilerine ait olan bazı eserlerini notaya alanlar da adlarını derleyici olarak yazmaktadırlar ki, bunların derleyici olarak kabul edilmesi doğru değildir. Böyle bir çalışmanın karşılığı “notaya alan” olmalıdır.

3. THM Kaynak kişisi kimdir?

Yetiştiği çevrenin (il, ilçe, belde, köy) halk müziği alanındaki ürünlerinin (türkü, oyun, halay vb.) birini veya bir kaçını belleğinde bulunduran, gerektiğinde bu ürünleri derleyici ve araştırıcılara (sesli, görüntülü, yazılı, sözlü vb.) aktaran ve geniş kitlelere yayılmasına aracı olan kişi/kişilerdir. (Derlenen eserlerin doğru tespit edilebilmesi için kaynaklık edecek kişilerin sesleri güzel, müzik hafızaları güçlü olmalıdır).

4. THM derleyicisi kimdir?

THM derleyicisi yukarda 2. maddede belirtilen çalışmayı sahasında bizzat yapan, kaynak kişiyle görüşen, bilgiler alan, derleyicide olması gereken özellikleri taşıyan kişi veya kişilerdir. Derleyicileri de yaptığı çalışmaların niteliğine göre sınıflara ayırmak olanaklıdır.

Böyle bir sınıflandırmada 1. Sınıf derleyicide olması gereken özellikleri de şöyle sıralayabiliriz:

a - THM alanında engin bir repertuar birikimi olması. Derlediği eserin/eserlerin daha önce herhangi bir iletişim aracıyla halka ulaşıp ulaşmadığını bilmesi. (Çünkü günümüzde daha önce plak, kaset veya radyoda okunmuş eserleri notaya alarak derleyici sıfatıyla TRT repertuarına verenler vardır. Onların eylemlerine uyan sıfat “notaya alan” olmalıdır).

b - Derleme yaptığı bölgenin kültürel özelliklerini bilmesi, kaynaklık edecek kişileri değerlendirecek kadar tanıması.

c - Derlediği eserlerdeki sözel ve müzikal hataları düzelterek (otantikliğini bozmadan) notaya alabilecek birikime sahip olması.

5. Sağlıklı Bir Derleme Nasıl Yapılır?

Derleme yapanların çalışma yöntemleri ve dikkat etmeleri gereken kıstaslar şunlar olmalıdır:

· Derleme yapılacak alan ile ilgili (tarihi, coğrafi ve kültürel yapısı. Komşu il ve ilçelerle ilişkisi) ön araştırma yapılması.

· Derleme çalışmasının tespitini sağlayacak donanımların (Fotoğraf makinesi, ses kayıt cihazı gibi) sağlanmış olması.

· Derleme çalışmasının yöresinde yapılması.

· Kaynak kişiyle ilgili bilgilerin (yaş, öğrenim durumu, adres, meslek vb.) yer aldığı bilgi fişi hazırlanması.

· Derlenen eserin yakılış nedeninin, varsa öyküsünün anlattırılması.

· Derleme yapılacak kişinin dil ve ağız özelliklerinin değişikliğe uğramaması, 50 yaş ve üzerinde, (kadın ağzı türkülerde) mümkünse bayan olması. (Uzun süre memleketinden ayrı olan birinin, kaldığı yörenin kültüründen etkilenme riski vardır).

· Olanak varsa aynı eserin birden fazla kişiden kaydedilmesi, kaynak kişiden eseri kimden, ne zaman, hangi ortamda öğrendiğinin sorulması.

· Âşık malı eserlerde, mahlas geçen (son) kıtanın muhakkak okutulması, olanak varsa bağlama ile çalıp söyleyen birinden kaydedilmesi.

· Ses veya görüntü kaydı yapılan eserin, aynı zamanda sözlerinin kaynak kişinin ağzından yazılması, eserde geçen yer adlarının, yerel sözcüklerin açıklamalarının yaptırılması.

· Kayıt altına alınan eserin kayıt sonrası kaynak kişiye tekrar dinletilerek veya izlettirilerek görüşünün alınması.

6. Yurdumuzda Yapılan Derleme Çalışmaları:

Türkiye'de Cumhuriyetin kurulmasından sonra benimsenen müzik politikası, halk ezgilerini, yaratılacak yeni Türk müziğinin ana kaynaklarından biri olarak kabul ediyor ve bunların notalarının tespit edilip arşivlen­dikten sonra, müzikologların, halk bilimcilerin ve bestecilerin incelemesine ve sunulmasına öncelik tanıyordu. Bu amaçla önce müzik öğretmenlerinden, bulundukları yörenin melodilerini notaya alıp, o dönemin tek konservatuarı olan İstanbul Belediye Konservatuarı'na (bugünkü İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı) göndermeleri istendi. Bir yıl içinde konservatuara ancak yüz dolayında halk ezgisi notasının ulaşması, bunların da güvenilir olmaktan uzak bulunması üzerine, yerinde tespit yöntemi uygulandı.

1926'da konservatuarın öğretim üyelerinden bir gurup Adana, Gaziantep, Urfa, Niğde, Kayseri ve Sivas illerini kapsayan bir geziye çıktı. Bu gezi çok verimli geçti.

1927 yılında Konya, Ereğli, Karaman, Alaşehir, Manisa, Ödemiş ve Aydın yörelerinin ezgileri derlendi.

1928'deki üçüncü derleme gezisinde İnebolu, Kastamonu, Çankırı, Ankara, Eskişehir, Kütahya ve Bursa;

1929'daki dördüncü gezide de Trabzon, Rize, Gümüşhane, Bayburt, Erzincan, Erzurum, Giresun ve Sinop yörelerinin melodileri notaya alındı. Mahmut Ragıp Gazimihal, Yusuf Ziya Demircioğlu, Ferruh Arsunar, Muhittin Sadak ve Rauf Yekta'nın katıldıkları bu geziler, bir süre kesintiye uğradı.

1936'da Bela Bartok Ankara Halkevi'nin davetlisi olarak Türkiye'ye geldi ve halk müziği derlemeleri konusunda konferanslar verdi. Daha sonra Necil Kazım (Akses) Bey, Ulvi Cemal (Erkin) Bey ve Ahmet Adnan Bey’le (Saygun) birlikte Güney ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde (Suriye’ye yakın bölgelerde) derleme çalışmaları yaptı. Çalışmaların merkezi Adana şehriydi. Daha çok Adana çevresindeki göçebelerin, Türkmenlerin müziklerini dinleyip kaydetti. Bela Bartok’un Türkiye’deki çalışmaları sonucunda 95 Halk ezgisi derlendi.

1937'de bu kez yeni kurulan Ankara Devlet Konserva­tuarı tarafından
derleme çalışmaları tekrar başlatıldı. 17 Ağustos 1937'de Bela Bartok’un gezilerinde deneyim kazanan Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin ve Hasan Ferit Alnar, Halil Bedii Yönetken ile teknisyen Arif Etikan'dan oluşan grup, Ankara'dan Sivas'a derleme yapmak için gittiler. Ahmet Kutsi Tecer, Halil Bedii Yönetken'e, o dönemde Sivas Lisesinde müzik öğretmeni olan Muzaffer Sarısözen'in bu heyete katılmasını tavsiye etti ve böylelikle Sarısözen'li ekibin ilk derleme gezisi gerçekleşti.

1952'ye kadar her yıl düzenlenen on altı derleme gezisi yapıldı. Bu gezilerin ilk beşine Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Halil Bedii Yönetken, Muzaffer Sarısözen, Arif Etikan, Cevat Memduh Altar, Tahsin Banguoğlu, Rıza Yetişen, Nurullah Taşkıran, Mahmut Ragıp Gazimihal ve Mithat Fenmen dönüşümlü olarak katıldılar. Sonraki on geziye Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve Rıza Yetişen katıldı. Bu gezilerin sonucunda, yaklaşık on bin ezginin ses kaydı alınarak arşivlendi.

1964'de kurulan T.R.T. kurumunda derleme gezileri düzenlendi. T.R.T.' nin ilk gezisinde Erzurum, Kars, Erzincan, Van, Hakkâri, Diyarbakır, Elazığ, Urfa, Adana, Bitlis, Muş, Bingöl ve Siirt yörelerinin ezgileri banda alındı.

1967'deki ikinci gezide Gaziantep, Burdur, Van, Erzurum, İzmir, Trabzon ve Balıkesir'e yedi ekip gönderildi.

1971'deki son gezideyse, Erzurum ve Kars yörele­rinin aşıklamaları, atışmaları ve davul zurna havaları toplandı. Bütün bu birikime, bireysel derlemelerde eklendi.

Günümüzde derlemeler ancak bireysel çabalarla ve bu işe gönül veren bir avuç insanla sürdürülmekte, TRT Türk Halk Müziği repertuarı ancak böyle (ağır – aksak) genişlemektedir.

7. TRT THM Repertuarının Durumu:

07.06.1970 tarihinde ilk defa düzenlenen “Türkiye Yerel Musikileri Dağar Kurulu Dağar Fişi” adlı değerlendirme fişi kayıtlarından anlaşılacağı üzere:

Nida TÜFEKÇİ, Neriman TÜFEKÇİ, Ahmet YAMACI, Osman ÖZDENÇKİ, Ali CAN, Mustafa GECEYATMAZ ve Mustafa HOŞSU’nun imzaladıkları bir tutanakla 1 numara olarak “Yörü Bre Çiçek Dağı” adlı türkü TRT THM Repertuarına kabul edilmiş oldu.

(13.09.2010) itibariyle TRT THM repertuarında;

4806 adet Sözlü Kırık Hava,

1053 adet Uzun Hava,

658 adet (Sözsüz) Oyun Havası bulunmaktadır.

Sayı itibariyle (100 den fazla derlemesi olanlar dikkate alınarak) en çok derleme yapanları ve derledikleri eser sayılarını şöyle sıralayabiliriz:

Muzaffer Sarısözen: 951 Türkü, 58 Oyun Havası (1009),

Ank. Devl. Konservatuarı:524 Türkü, 28 Oyun Havası (552),

Çeşitli Radyolar ve Müz. Dai. Bşk. 411 Türkü, 128 Oyun Havası (539),

Nida Tüfekçi:237 Türkü, 23 Oyun Havası (260),

Yücel Paşmakçı: 111 Türkü, 7 Oyun Havası (118)

8. Mevzuat ve Yapılması Gerekenler:

A - 5846 sayılı FSEK Kanununun 1/B Maddesinin “d” fıkrasında derleme eser şöyle tanımlanmıştır:

“Özgün eser üzerindeki haklar saklı kalmak kaydıyla, ansiklopediler ve antolojiler gibi muhtevası seçme ve düzenlemelerden oluşan ve bir düşünce yaratılıcığı sonucu olan eseri,”

Görüldüğü gibi buradaki ifadenin derleme müzik eserleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Yapılması gereken iki seçenek vardır.

1 – Mevcut maddenin anılan fıkrasını aşağıdaki hale getirmek:

“Özgün eser üzerindeki haklar saklı kalmak kaydıyla, muhtevası derleme, seçme ve düzenlemelerden oluşan ve bir düşünce yaratılıcığı sonucu olan eseri,”

2 - Mevcut maddenin anılan fıkrasına dokunmadan derleme müzik eserinin tanımını yeni bir fıkra olarak eklemek.

B - 5846 sayılı FSEK Kanununun 6 no’lu maddesinde “işlenmeler ve derlenmeler” şeklindeki madde başlığı yer almakta ise de sayılan 11 adet fıkra içinde THM alanındaki derleme çalışmalarına ve hak sahiplerine açıkça bir gönderme yoktur. Ancak kanunun 8 no lu fıkrasının düzenlenerek yorumlanması halinde THM alanındaki derleme çalışması (kaynak kişi ile derleyenin fiili) kanunun diliyle aynen bir eseri meydana getirenler gibi yasal statüye kavuşturulabilir. 8 no’lu fıkranın mevcut hali şöyledir.

“Henüz yayımlanmamış olan bir eserin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi (ilmi bir araştırma ve çalışma mahsulü olmayan alelade transkripsiyonlarla faksimileler bundan müstesnadır.)

Bu fıkra da, aşağıdaki şekle getirilebilir veya aynı anlama gelecek yeni bir fıkra eklenebilir.

“Henüz yayımlanmamış olan derleme bir müzik eserinin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde notaya alınarak yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi.”

C – 5846 sayılı FSEK Kanununun 8 no’lu maddesinde eser sahibi şöyle tanımlanmıştır:

“Bir eserin sahibi onu meydana getirendir.

Bir işlenmenin veya derlemenin sahibi, asıl eser sahibinin hakları mahfuz kalmak şartıyla onu işleyendir.”

Bu madde de aşağıdaki şekle getirilebilir veya aynı anlama gelecek yeni bir fıkra eklenebilir.

“Bir eserin sahibi onu meydana getirendir.

Bir derleme müzik eserinin sahibi, asıl eser sahibinin hakları mahfuz kalmak şartıyla onun kaynak kişisi, derleyeni ve işleyenidir.”

D – 5846 sayılı FSEK Kanununun 12 no’lu maddesinde;

“Yayımlanmış bir eserin sahibi 11 inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlayan ve o da belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir.” Denilmektedir. Bu maddeyi de aşağıdaki şekle getirilebilir veya aynı anlama gelecek yeni bir madde eklenebilir.

“Yayımlanmış bir derleme eserin sahibi belli olmadıkça, derleyen ve kaynak kişi, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir.”

Yukarıdaki maddelerde yapılacak değişiklikler hukukçularımızın görüşü doğrultusunda daha açıklayıcı ve yasalar önünde derleyici ve kaynak kişiyi daha iyi koruyacak bir hale getirilebilir. Ancak daha önemlisi önereceğimiz şeklin önce “5846 SAYILI FİKİR SANAT ESERLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI TASLAĞI”na girmesi, daha sonra da yasalaşmasının sağlanmasıdır.