Sıdkî Baba1865 Yılında Tarsus’un Yenice köyünde doğdu. Asıl adı Zeynel Abidin, Babasının adı Mehmet, annesinin adı ise Eşeli’dir.
Zeynel Abidin, küçük yaşlarda Kardeşi Ahmet’le birlikte köy medresesinde okuma yazmayı öğrendi. Aynı yıllarda saz çalmaya ve “Pervane”mahlasıyla deyişler söylemeye başladı. Babasının ölümü ile küçük yaşta yetim kaldı.
On iki yaşına geldiğinde ününü duyduğu Hacıbektaş Dergahına gitmek için annesinden izin istedi. Daha küçük olduğu için annesi “biraz büyüyünce gidersin” diyerek izin vermedi. Fakat Pervane aklına koymuştu. Evden gizlice kaçtı ancak annesi farkına varınca peşinden atlı göndererek yoldan çevirdi. Kısa bir süre sonra yine evden kaçtı ve bu kez Hacıbektaş’a ulaşmayı başardı.
Dergaha vardığında durumu Şeyh ve postnişin olan Feyzullah Efendi’ye bildirdiler. Şeyh“üç gün dinlensin sonra görüşürüz” dedi. Üç günü sabırsızlıkla bekleyen Pervane, huzura alındığında, bir ay hizmet edip geri dönmek istediğini belirttikten sonra şu dizelerle deyişi söyledi.
"Hublar ser çeşmesi nûr-i Feyzullah
Arz ettim cemalin seyrana geldim."
Feyzullah Efendi “oğlum bir ayda ne öğreneceksin, sende istidat ve kabiliyet görüyorum, burada kal çelebilerle birlikte okutayım alim olursun, âşık olursun” deyince Pervane kabul etti.
O zaman dergahta değerli hocaları olan bir medrese vardı. Pervane’ de Feyzullah Efendi’nin oğulları Cemaleddin ve Veliyeddin ile birlikte bu medresede okumaya başladı.Aradan iki yıl geçtikten sonra şeyhinden üç ay izin alarak annesini görmek için Yenice’ye gitti. İzini bitip dergaha döndüğünde Feyzullah Efendi’nin öldüğünü öğrendi.
Dergah postuna oturan şeyhin büyükoğlu Cemaleddin Efendi idi. Pervane Feyzullah Efendi’ye gösterdiği saygıyı, oğluna da gösterdi. Kendisine verilen görevleri yapmaktaki çalışkanlığı ve dürüstlüğünden dolayı birgün Cemaleddin Efendi “senin adın bundan sonraSıdkî olsun” dedi. Pervane bu adı çok sevdi ve benimsedi, o günden sonra ad ve mahlas olarak kullandı. Duygularını bir deyişinde şöyle dile getirdi:
"Cemaleddin hünkâr dil-i şâdıma
İrşad ile Sıdkî dedi adıma
Hasılı yetirdin her muradıma
Ya Rabbena şükür elhamdülillah."
Cemaleddin Efendi bütün gezilerini Sıdkî ile yapardı. Ayrıca Sıdkî’nin eline kendisinin halifesi ve vekili olduğuna dair bir berat vererek tarikat gezilerine de gönderdi.
Bu gezilerin birinde Merzifon’un Harız köyünü çok beğenen Sıdkî oraya yerleşmek için Cemaleddin Efendi’den izin istedi; O da dergâhtan uzak bir yerde temsilen, tarikat hizmetlerini yürütmesini uygun görerek oraya yerleşmesine izin verdi.
1893 yılında Çorum’un alaca ilçesi İmad Hüyüğü köyünden Ali ağanın kızı Hatice ile evlendi. Bu evlilikten bir oğlu, yedi kızı dünyaya geldi. Kızlarının üçü çocukken öldü. 1911 Yılında eşi Hatice ölünce , 1912 Yılında Harız köyünden Naciye ile ikinci evliliğini yaptı. O evlilikten de bir oğlu ve iki kızı oldu.
Sıdkî Baba dünya malına hiç itibar etmeyen, dost ve insan canlısı bir yaşam sürdü. Her gittiği yerde saygıyla karşılandı. Yorucu ve maceralı yaşamı 1928 Yılında son buldu. Harız köyü mezarlığında toprağa verildi.
Sanatı – deyişlerinden örnekler:
Alevi- Bektaşi bir ozan olan Sıdkî Baba Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilmektedir. Bu nedenle de deyişlerinde bu dilleri çok yerinde ve bilerek kullanmıştır.Hatta Piri Baba medresesinde geçici hocalık yaptığı sıralarda, diğer hocaların kendisine bu özellikleri nedeniyle, “hocam sen çifte kanatla rahat uçuyorsun, biz tek kanatla yalpalıyoruz” dedikleri anlatılmaktadır.
Şiirlerinin sayısı binlerle ifade edilmektedir. Ancak ne yazık ki bunların bir çoğu kaybolmuştur.Ölümünden sonra dağınık yerlerde kayıtlı bulunan deyişleri oğlu Ali Baki tarafından bir defterde toplanmış, Amasya’nın Kalecik köyünden Piroğlu Halil Efendi bunları görünce okumak üzere istemiş, birkaç ay sonra Ali Baki defteri almak üzere gittiğinde yaprakları koparılarak yarıya indirilmiş durumda ele geçirebilmiş. Ali Baki kalanlara tekrar ekleyebildikleriyle 455 deyişi yeni bir deftere yazarak bir divan oluşturmuş. Daha sonra Muhsin Gül halktan derleyebildikleriyle bu sayıyı540 a çıkarmıştır.
Pervane mahlasıyla dergaha geldiğinde söylediği bir deyiş:
Âşık oldum bir keremler kân’ına
Gönül arz ettiği cana kavuştu
Sürdüm yüzlerimi asitanına
Mur-ı cismim Süleymana kavuştu
Düşüp sevdalara ağlar gezerken
Sinemi aşk ile dağlar gezerken
Bulanık sel gibi çağlar gezerken
Katre-i dil bir ummana kavuştu
Gördüm cemalini elhamdülillah
Durdum divanına dedim eyvallah
Ay gibi parladı nur-i Feyzullah
Şükür gönlüm bir sultana kavuştu
Bin iki yüz doksan üç oldu yıllar
Aktı gözlerimden kan oldu seller
Erişti nevbahar açıldı güller
Can bülbülü gülistana kavuştu
Pervane’yim yandım bir hüsn-i mah’a
Düştüm leyl ü nehar ah ile vaha
Yaşım on iki de geldim dergâha
Hamdülillah can canana kavuştu.
Sıdkı mahlaslı bir koşma:
Ah eyleyip yollarına bakarım
Ağlarım ki nazlı yarim gelecek
Sular gibi enginine akarım
Çağlarım ki nazlı yarim gelecek
Tazelendi şu sinemde yareler
Haktan ola bu derdime çareler
Mecnun gibi yedi yıldır kareler
Bağlarım ki nazlı yarim gelecek
Böyle çalmış Hak alnıma kalemi
Çok çektim alemde ben bu elemi
Ayrılık narıyla dertli sinemi
Dağlarım ki nazlı yarim gelecek
Hint’te midir bilmem Çin ü Maçin’de
İntizarım kaldı sünbül saçında
Arı gibi bir peteğin içinde
İnlerim ki nazlı yarim gelecek
Gönlüm arz ediyor çeşm-i mestini
Levha-ı kalbime yazdım ismini
Sıdkî der ki leyl ü nehar ismini
Söylerim kinazlı yarim gelecek
HACI BEKTAŞ
Düştüm yollarına ağlar giderim
Hünkâr Hacıbektaş Veli dost deyi
Bahar seli gibi çağlar giderim
Hünkâr Hacıbektaş Veli dost deyi
Bir gerçeğe bağlamışım özümü
Aşk ateşi kan ağlatır özümü
Göğ eşiğe süre idim yüzümü
Hünkâr Hacıbektaş Veli dost deyi
O dergâhta her günahtan seçilir
Meydanında dürr-ü cevher saçılır
Hasbahçenin goncaları açılır
Hünkâr Hacıbektaş Veli dost deyi
Çar köşeden muhiblerin getirir
İsteyeni muradına yetirir
Dervişleri gülbenk çeker oturur
Hünkâr Hacıbektaş Veli dost deyi
Sıdkî arz eyledim gonca gülleri
Çok şükür açıldı dostun yolları
Derviş oldum giydim köhne şalları
Hünkâr Hacıbektaş Veli dost deyi
Asitane: Dergâh. -Mur: Karınca. – Katre: Damla.- Dil: Gönül. – Hüsn-i mah: Ay yüzlü. -Leyl ü nehar: Gece, gündüz.- Dürr: İnci.- Çar köşe: Dört köşe. - Muhib: Hacıbektaş’a bağlı olan kişi.

ihsanozturk.com