1861 yılında Erzurum’a bağlı, Narman ilçesinin, Samikale Köyü'nde doğdu. Asıl adı Hüseyin, şiirlerinde kullandığı mahlas Sümmani'dir ve Mahlasını pirden almıştır.
Kasımoğulları sülalesinden olan dedeleri, Samikale köyüne Kafkaslar' dan gelip yerleşmişlerdir. Babası Hasan köyde çobanlıkla geçimini sağlamaktaydı.
Hüseyin 10-11 yaşlarına geldiğinde, babasıyla birlikte çobanlık yapmaya başladı.
Hüseyin danalarını genellikle Ablaktaş denilen yerde otlatıyordu. Bir gün hayvanları farklı bir yere, Şekerli Düzü' ne götürdü. Hayvanlar otlanırken kendisi de bir ağacın gölgesine oturdu; çıkınındaki azığı açıp yemeğe başlamıştı ki kendisine doğru bir atlının geldiğini gördü. Atlı, Hüseyin'e yaklaştı, selam verdi, karnının aç olduğunu söyleyip ondan ekmek istedi. Hüseyin elindeki arpa ekmeğinin yarısını atlıya verdi. O' nun bu cömertliği atlının çok hoşuna gitti.
“Oğul, sana bir dua öğreteyim. Bu duayı kırk gün oku. Cebine de kırk tane taş koy. Her duadan sonra bir taşı at, bu buluşmadan da kimseye söz etme. Kırk birinci günü Ablak taşının dibine git, Hak tarafından taksimatın verilecektir” dedi. Sonra da kaybolup gitti.
Hüseyin atlının dediklerini yerine getirdi, kırk birinci gün Ablaktaş'a gitti. Çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bıraktı. Kendisi de namaz kılmaya niyetlendi. Daha önce babasıyla namaz vaktini anlamak için kendilerine bir taş ve ağaç belirlemişlerdi. Ağacın gölgesi taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlıyorlardı. O gün de babasıyla yaptığı gibi gölgenin taşa gelmesini beklerken uykuya daldı. Rüyasında, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin gördü. Güvercinler birden kayboldu ve karşısında üç derviş belirdi. Dervişler Hüseyin'i ortalarına aldılar. Biri, elinde bardakla Hüseyin’e yaklaşarak içindeki şerbeti içmesini söyledi. “Oğul, buna aşk badesi derler. Sevdiğin kız aşkınadır. Kızın adı Gülperi'dir. Bedahşah kentinde Şah Abbas'ın kızıdır. Sen Onun; O da senindir. Birbirinize aşık maşuk'sunuz” dedi. Dervişlerden biri Gülperi'nin cemalini gösterdi. Üç bardak Hüseyin'e, üç bardak da Gülperi 'ye verdiler. Yeşil mürekkeple yazılı bir kitap okuttular.
Hüseyin kan, ter içinde uykudan uyandı fakat yorgunluktan kafasını kaldıramıyordu. Gece yarısı olmuştu ve çevrede hiç kimse yoktu. Hüseyin gördüğü rüyanın da etkisiyle korktu ve ağlamaya başladı. O arada bir ses duydu. Sesin geldiği tarafa döndü ki.. Kırk gün önce Şekerli düzünde gördüğü atlı karşısında duruyordu. “Korkacak bir şey yok oğlum” dedi. Hüseyin’i ata bindirerek köyün kenarına getirdi. Attan indirdikten sonra tekrar: “Hüseyin; korkma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra Mahlasın Sümmanî olacak. Gülperi’nin aşkıyla yanıp söyleyeceksin, fakat onu bulman çok zor. Çünkü sizin için dünyada kavuşmak haram” dedi; gözden kayboldu.
Hüseyin eve varınca olanları annesine, babasına anlattı. Babası da ertesi sabah köylülere, çobanlığı bıraktıklarını söyledi. Aradan otuz - kırk gün geçti. Hüseyin evden dışarı pek çıkmıyor, kimseyle konuşmuyordu. Köyde onun hastalandığı; cin'e, peri'ye karıştığı şeklinde, çeşitli söylentiler dolaşıyor, yorumlar yapılıyordu.
O yıllarda Narman’da sıra geceleri düzenlenirdi. Bir akşam Hüseyin babasına yalvararak bu gecelere katılmak istediğini söyledi. Babası da dayanamayıp götürdü. Sıra Sümmani'ye gelince bazı kimseler, O'nun çocuk olduğunu söyleyerek sırasını atlamak İstediler. Sümmani ısrarla, türkü söylemek istediğini belirterek söze başladı:
Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu âlem oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek
Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı
Dediler: Vaktidir kılak namazı
Aldılar abdestin edasın tek tek
Aldılar abdesti uyandım habran
Aslımız yapılmış hak ü turabtan
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek
Okudum harfini zihnim bulandı
Yarelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek
Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yâr yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek
Dediler: Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdâ'm böyle salmış kalemin tek tek
Koşma bitince köylüler şaşırdılar. Onun artık badeli bir Aşık olduğunu anladılar.
Bir süre sonra saz çalmayı öğrenmek üzere, babasıyla Erzurum' a gitti. Burada aşık kahvelerine devam ederek oradaki ustalardan saz çalmayı öğrendi. Geri döndüğünde her akşam köylüyü toplayıp saz çalıyordu...
Birkaç yıl böyle sürdü. Bir gün sevdiğini aramaya karar vererek köyden ayrıldı. Önce KafKaslar'a, oradan İran'a gitti. İl il dolaşarak beş yıl Gülperi'yi aradı. Bir gün rüyasında pirini gördü. Piri O'na Kırım'a bir geziye çıkmasını söyledi. Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıktı. Kışı Kırım’da geçirdi. Yaz gelince tekrar köyüne döndü.
Devrin büyük aşıklarıyla atışmalar yaptı. Bütün atışmalarda rakiplerini mat ediyordu. Sümmani'nin asıl amacı, o dönemin en namlı ozanı Şenlik ile meydan edilmekti. Şenlik, Çıldır’dan çağrıldı. Ardahan’da bir araya geldiler. Hem tatlı tatlı sohbetler ettiler hem de atıştılar. Sonunda yenişemeyip, kardeş olduklarım ilan ettiler. Birkaç gün sonra köyüne geri döndü.
Fakat zaman, Gülperi'yi unutturamamıştı. Ölümünden bir kaç gün önce yakınlarına O’nu rüyasında gördüğünü söyledi. Günlerce ağladı, son dakikasına kadar Gülperi'nin acısını çekti. 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etti...
Aradan günler, aylar geçti. Bir gün Samikale’ye Bedahşah 'tan iki kişi gelerek Sümmani adında birisini aradıklarını, kendilerini Gülperi’nin görevlendirdiğini söylediler. Köylülerden Sümmani'nin öldüğünü duyunca çok üzüldüler. Gülperi’ye durumu nasıl anlatacaklarını düşünerek Bedahşah'a döndüler. Saraya yaklaşınca bir cenaze alayıyla karşılaştılar. Bu Gülperi'nin cenazesiydi…
Şiirlerinden Örnekler:
-1 -
El ele vermiş de gelen güzeller
Tanrı selamını almaz mısınız
Mevla sizi süs için mi yarattı
Biz gel demeyince gelmez misiniz
Gurbete gidenler azığın alır
Kimisi giderken kimisi kalır
Kimi sevap için Kâbeye varır
Kâbe kapınızda bilmez misiniz
Karadır kaşınız yaydan inc' olur
Bugün dünya yarın ahret nic'olur
Bir gönül yapması yüz bin hac olur
Siz gönül yapmasın bilmez misiniz
Sümmani'yem ey dil yâre niderim
Başım alır diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dava ederim
Siz mahşer yerine gelmez misiniz
- 2 -
Ervah-ı ezelde levh-i kalemde
Şu benim bahtımı kara yazmışlar
Bilirim güldürmez devr-i alemde
Bir günümü yüz bin zâra yazmışlar
Arif bilir aşk ehlinin halini
Kaldırır gönlünden kil ü kâlini
Herkes dosta vermiş arzuhalini
Benimkini ürüzgâra yazmışlar
Olaydı dünyada ikbâlim yâver
El etsem sevdiğim acep kim ever
Bilmem tecelli mi yoksa ki kader
Beni bir vefasız yâra yazmışlar
Döner mi kavlinden sıtk-ı sadıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydına geçti bunca âşıklar
Sümmani'yi bir kenara yazmışlar
-3 -
Kime sual edem kimden öğrenem
Canana ulaşan yol kapısını
Cananım var iken ben kande gidem
Candadır gösterir hâl kapısını.
Bir dilber sevmişim göze görünmez
Bahçıvansız bağın gülü derilmez
Yağma yoktur sır şehrine girilmez
Girmek ister isen bul kapısını.
Aşıklar maşuka boyun eğerler
Ahd ile sadakat gösterir erler
Bir gün olur gelir kapın döverler,
Eğer dövmüş isen el kapısını.
Özün dur eyleme sahip kemâlden
Rıza talebeyle Zülcelâl'den
Kesbi ticaret et daim helâlden
Uzatma harama el kapısını.
Sümmani bihaber gezdiğin râhtan
Asla kurtulmadı, hicrandan, ahtan
Her ne ister isen iste Allah'tan
Yanılıpta çalma kul kapısını.