Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı halkın daha çok Kertme diye tanıdığı Mescitli köyünde 1860 yılında doğdu. Babasının adı Halil olan ozanın asıl adı Bekir, şiirlerinde kullandığı mahlas Meslekî’dir. Mescitli köyünde usta “âşıklar” yetiştirmiş Murat oğulları diye bir soy vardır. İşte Meslekî, bu soydan gelmiştir.
Bekir’in çocukluğu akranları gibi köyde babasının işlerine yardım ederek geçti. Henüz 10-11 yaşındayken babası vefat etti. Küçük Bekir için zor bir dönem başlamıştı. Anası onu büyütmek için çok sıkıntı çekti. O yıllarda köylerine civar köylerden sık sık âşıklar gelir, köy odasında toplanıp meşk ederlerdi. Bekir, biraz büyüyüp delikanlılık çağına gelince köy odasına gidip gelmeye başladı. Orada âşıkları hayran hayran dinliyor, onları dinlerken günlük sıkıntılardan uzaklaşıyor, rahatlıyordu. Güzel bir sesi vardı. Aşıklardan dinlediği türküleri öğreniyor, kendi kendine mırıldanıyordu.
İşte bu yıllarda köyün güzel kızı Fatma‘ya tutuldu. Ne var ki kızın babasının bu işe pek gönlü yoktu. Nitekim Bekir Fatma’yı babasından istetti ama kızın babası vermedi. Bu duruma çok üzülen Bekir kahrından köyünden ayrıldı, yakındaki Deliktaş köyüne gitti. Sivas yöresinin ünlü ozanı Ruhsatî Deliktaş’lıydı ve köyünde kalmaktaydı. Bekir köy odasından tanıdığı bu ünlü ozanın yanına giderek elini öptü ve kendisine çırak olmak istediğini söyledi. Sesini ve yeteneğini bilen Ruhsatî onu çıraklığa kabul ederek, yetiştirmeyi üstlendi.
Bekir böylece hem ozanlık geleneğinin inceliklerini, hem de saz çalmayı öğrenmeye başladı. Ustasının her söylediğini dikkatle dinliyor, süratle öğreniyor ve başarıyla uyguluyordu. Yavaş yavaş kendi şiirlerini de yazmaya başlamıştı. Birkaç yıl ustasıyla birlikte köy köy dolaştılar, köy odalarında, meydanlarında saz çalıp, türkü söylediler. Ruhsati, zamanı gelince çırağına “Sen âşıklık mesleğinde epeyce yol aldın, iyi bir âşık olacaksın; bundan sonra adın Meslekî olsun” diyerek çırağına destur verdi.
Ustasıyla helâlleşerek Deliktaş’tan ayrılan Meslekî eline sazını alarak köy köy, kasaba kasaba dolaştı. Gittiği yerlerde çaldı, söyledi ve çevrede kendini hem tanıttı hem de sevdirdi. Artık yörenin ünlü âşıklarından biriydi. Deyişleri dilden dile dolaşıyor, çok da beğeniliyordu.
Meslekî daha sonra köyüne döndü. Birkaç yıl önce köyünü terk etmesine sebep olan Fatma henüz evlenmemişti. Yeniden dünür gönderdi. Bu sefer ailesi güçlük çıkarmadı ve Fatma ile evlendiler. Mutlu bir evlilikleri vardı ve bu evlilikten üç çocukları oldu. Ancak kötü kader yine ağlarını örüyordu...
Bir kış günü Fatma hastalandı. Konu komşu iyileştirmek için seferber oldular; yapabilecekleri her yolu denediler ama çare bulamadılar. Fatma birkaç gün içinde arkasında gözü yaşlı bir eş ve üç tane küçük çocuk bırakarak yaşama veda etti.
Bu olay Meslekî’yi çok sarstı. Günlerce yemedi, içmedi. Köyün çevresinde mecnun gibi dolaşıp durdu. Bir süre sonra köyün ileri gelenleri çocuklarına bakacak birinin gerektiğini söyleyerek, ozanımızı yeni bir evliliğe ikna ettiler. Kendine ve çocuklarına bakacak yeni bir eş bulmuştu ama, ölünceye kadar Fatma’yı bir türlü unutamadı.
Meslekî 1930 yılında doğduğu köy olan Mescitli’de vefat etti, aynı yerde de toprağa verildi.
Çağının önemli ozanlarından biri olan Meslekî, 19. yüzyılâşıklarının bazılarında gördüğümüz ağdalı bir anlatım yerine, halkın kullandığı duru, temiz bir Türkçe’yi yeğlemiş; şiirlerinde hece vezninin çok sevilen 11 ve 8 heceli kalıplarını kullanmıştır.
Şiirlerinde halkı ilgilendiren ölüm, ayrılık, sevgi, yoksulluk gibi birçok konuyu ustaca dile getiren Meslekî, çok sevdiği eşi Fatma’yı genç yaşta kaybetmesinden olsa gerek “ölüm” konusuna da şiirlerinde çok yer vermiştir.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
- 1 -
Sen de yitirmişsin eski cümbüşü
Yoksa farıdın mı belâlı dağlar
Akıttım gözümden kan ile yaşı
Tarih üç yüz beşe geleli dağlar
***
Tor sunalar sende gezmez mi oldu
Sâkiler badeni süzmez mi oldu
Âşıklar methini yazmaz mı oldu
Kalmazmış insanın kemâli dağlar
***
Şimdiki devranda geçim güç oldu
Okudum manâyı dersim hiç oldu
Eteğinde boş sürüler nic’oldu
Başı koç yiğitli kaleli dağlar
***
Olma Meslek gibi zârı terk eyle
Terk eyle sitemi arı terk eyle
Gel mirâs kalacak kârı terk eyle
Yalandır dünyanın temeli dağlar
- 2 -
Azrail serime çöktüğü zaman
Kırılır kanadım kol yavaş yavaş
Mevla’m nasip etsin din ile iman
Akar gözlerimden sel yavaş yavaş
***
Yüksek uçan gönül yorulur bir gün
Mizan terazisi kurulur bir gün
Herkesin ettiği sorulur bir gün
Döner mi yarâbbi dil yavaş yavaş
***
El keyfi yetirdin çaldın çağırdın
Her çeşitten yedin sürdün savurdun
İşte toprak senin vatanın yurdun
Çekilir fenadan el yavaş yavaş
***
Kabrim üzerine dikerler taşı
Kimin gölgesinde saklarsın başı
Baba oğ(u)lu görmez gardaş gardaşı
Gider geri dönmez yol yavaş yavaş
***
Isıcak ılıman suyum koyarlar
İyi kötü elbisemi soyarlar
Mesleki’yem öldüğümü duyarlar
Girer salacama el yavaş yavaş
- 3 -
Dolanı dolanı gelir
Ölüm yavaşça yavaşça
Kalem alıp yaz derdimi
Gülüm yavaşça yavaşça
***

Soyunmuyor bir dem nârım
Sevda oldu öz diyarım
Güz dedi geçti baharım
Selim yavaşça yavaşça
***

Garip gönlüm durmaz oldu
Gözüm ırak görmez oldu
İşe güce varmaz oldu
Etim yavaşça yavaşça

***
Sevdiğim bu yana bakmaz
Kaş eğip kirpiğin yıkmaz
Kırıldı kanadım kalkmaz
Kolum yavaşça yavaşça
***

Şu dünyaya güvenilmez
Ölmeyince kan kesilmez
Mesleki'm artar eksilmez
Zulüm yavaşça yavaşça

ihsanozturk.com