Kul Ahmet 1932 yılında K. Maraş'ın Pazarcık ilçesine bağlı Bozlar Köyünde doğdu. Dedesi Pazarcığın aşiret reislerinden Bilal Ağa'dır. Asıl adı Ahmet Kartalkanat, şiirlerinde kullandığı mahlası Kul Ahmet’tir. Ozanlık geleneğini ailesinden ve çevresinden öğrenen Kul Ahmet'in babası Mehmet Bey'de kendisi gibi ozandı. Annesi Satiha Hatun ise, o civarın eşrafından Mustafa Beyin kızıydı.
Ahmet’in doğduğu yıl ailesi Bozlar köyünden göçerek Pazarcığın Kantarma Köyüne yerleşti. Ahmet henüz bir yaşındayken babasını kaybetti. Hatice ve Fidan Sultan adlı iki kız kardeşiyle yetim kaldı. Annesi çok gençti ve çocuklarına bakabilmesi için herhangi bir geliri yoktu. Bu yüzden Memiş isminde birisiyle evlendi. Küçük Ahmet ve kız kardeşleri içinsıkıntılı bir dönem başlamıştı. Üvey baba, çocuklara bir türlü rahat vermiyor, paylamak için bahane arıyordu. Bu koşullarda zar zor İlkokulu bitiren Ahmet olanaklar elvermediği için okul yaşamına nokta koymak zorunda kaldı.
Küçüklükten Halk müziğine ilgi duyan Ahmet On iki yaşlarında iken babadan kalma sazla bir köşeye çekiliyor, kendi kendine bir şeyler çalmaya uğraşıyordu. O günlerde köylerine Âşık Veysel gelmişti. Köy Odasında toplanan köylülerle birlikte Ahmet’te Veysel’i ilgiyle dinledi. Onunla tanışıp saz çalma konusunda yardım istedi. Âşık Veysel’de bu hevesli genci kırmayarak onunla ilgilendi. Bir bakıma ilk ustası olarak Ahmet’e bağlamayla ilgili bilgiler verdi.
O günden sonra büyük bir hevesle sazına sarılan Ahmet; 15 yaşına geldiğinde sazını ustaca çalmaya, eski ozanların deyişlerini söylemeye başladı. Bu arada kendine ait sözler de yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Artık civar köy ve kasabalardaki âşık toplantılarına çağrılıyor, çalıp söylüyordu. Daha sonraları bu toplantılarda tanıştığı âşıklarla birlikte Köy- köy, kent-kent tüm Anadolu’yu dolaştı. Bir bakıma gezmediği yer bırakmadı…
Sonunda Ankara'ya geldi. Burada halden anlar ehl-î diller, can dostlar buldu. Sazlı – sözlü dost meclislerine katıldı, çaldı, söyledi... Kısa bir sürede sanatçıların ve ozanların sevdiği, aradığı bir isim oldu. Böylece Ankara’ya bağlandı kaldı. Devlet dairelerinde beş sene kadar memurluk yaptı.
1963 YılındaAli Tatlıbel Bey'in kızı Fatma ile evlendi. Bu evlilikten Mehmet ve Kenan isminde iki oğlu oldu. Mutlu bir yuva kurmuş, ekonomik yönden de biraz rahatlamıştı ki… Çok sevdiği eşi Fatma hanım bir kalp hastalığına yakalandı. 14 Haziran 1971 tarihinde Ankara Yüksek İhtisas Hastanesinde ameliyat masasında öldü. Kendisi eşsiz, iki küçük çocuğu öksüz kalmıştı.
Çocuklarına özveriyle hem annelik, hem babalık yapmaya çalışıyor ancak yeterli olamıyordu. Üvey baba elinden çok çektiği için çocuklarına üvey anne getirip aynı duyguları tattırmak istemiyordu. Zaten eşinden başka birine de bağlanamazdı… Çaresizlik içinde çocuklarını Ankara Atatürk Çocuk yuvasına verdi.
"Neyleyim Dünyanın saltanatını
Gönlümü eğleyen yâr olmayınca."
diyerek tekrar gezmeye karar verdi. Sazını alarak Evliya Çelebi gibi diyar diyar gezmeye başladı.
Döneminin ünlü ozanları Aşık Veysel ve Mahzunî ile uzun yıllar arkadaşlık yaptı. Karşılıklı eserler söyledi. Anadolu ve Avrupa'nın bir çok şehirlerinde aynı sahneleri paylaştı.
Kul Ahmet üretken bir ozandı. Şiirlerinde Anadolu insanının günlük konuşma dilini, bunun yanı sıra hece ölçüsünün koşma ve semaikalıplarını kullanarak; güzelleme, sosyal yaşam, insanlık ve yurt sevgisi, kardeşlik gibi konuları ustaca dile getirdi. Eserlerinden dolayı bir kaç kere ödül kazandı..Televizyon ve Radyolarda söyledi.
Türküleri çeşitli sanatçılar tarafından radyo, televizyon veplâklarda seslendirildi. Onun "Dedi ki yoh yoh" adlı türküsü bir dönemin en sevilen eseri oldu, pek çok sanatçı tarafından çeşitli iletişim araçlarında okundu.
Kul Ahmet’in Şiirlerinde yer yer Karacaoğlan'ı, Pir Sultan Abdal'ı, Hatayi'yi ve Aşık Veysel'i, görebiliriz.
Gönlümde bir yol var insana gider
Varıp hayvanlara olmam köle ben
Aslım bir cevherdir bin kıymet eder
Gidip karışamam her bir pula ben.
O içtiğim zehir miydi bade mi?
Uyandım gafletten seçtim ademi
Cahil sarayına basmam kademi
Ariflerle bürünürüm çula ben.
Benim bir yârim var adı sitemkâr
O eyledi beni böyle sevdakâr
Ali değilim ki çekem zülfikâr
Aslı bozuk getiremem yola ben.
Kul Ahmet'im her derdimi söylemem
Her mürşidi her kâmili dinlemem
Sultan bile olsa hürmet eylemem
Asla boyun bükmem haksız kula ben
Çok çileli bir hayat geçiren Âşık Kul Ahmet 16 Temmuz 1996 tarihinde hayata veda etti. Karşıyaka mezarlığında toprağa verildi.
SEHER YELİ

Seher yeli nazlı yare
Bildir beni bildir beni
Düşmüşüm elden ayaktan
Kaldır beni kaldır beni
Söyle güzeller şahına
Yüz süreydim dergahına
Zehir olan kadehine
Doldur beni doldur beni

Kul Ahmed'im gönül versem
Bağrında gülünü dersem
Senden gayrı yar seversem
Öldür beni öldür beni


OYNAR

Gel gönül aldanma kalleş güzele
Gerçek sevmez seni göz ile oynar
Açılsa bedestan girse pazara
Sermayesi yoktur söz ile oynar

Bozulmuş bahçesi kokusuz gülü
Her çiçek eğlemez garip bülbülü
Ehl-i aşka olmayan nefsinin kulu
Gider bar evinde kız ile oynar

Arif olan ilim ile yarışır
Alimler dünyayı ölçer bölüşür
Elin füzeleri Ay'da yarışır
Divane Kul Ahmet saz ile oynar


KULA BEN

Gönlümde bir yol var insana gider
Varıp hayvanlara olmam köle ben
Aslım bir cevherdir bin kıymet eder
Gidip karışamam her bir pula ben.

O içtiğim zehir miydi bade mi?
Uyandım gafletten seçtim ademi
Cahil sarayına basmam kademi
Ariflerle bürünürüm çula ben.

Benim bir yârim var adı sitemkâr
O eyledi beni böyle sevdakâr
Ali değilim ki çekem zülfikâr
Aslı bozuk getiremem yola ben.

Kul Ahmet'im her derdimi söylemem
Her mürşidi her kâmili dinlemem
Sultan bile olsa hürmet eylemem
Asla boyun bükmem haksız kula ben.

ihsanozturk.com