Yaşamıyla ilgilikesin bilgi yoktur. 1606' doğduğu, 1679'da öldüğü sanılmaktadır. Nereli olduğuyla ilgili değişik görüşler öne sürülmüştür. Çeşitli kaynaklara göre Kozan’a bağlı Feke İlçesi'nin "Gökçe" köyünde, "Mamalı" da, "Binboğa"da, "Erzurum"da, "Zobular"da, "Gökçeli"de, "Varsak" da, hatta "Belgrad"da doğduğu öne sürülmüştür.
Gaziantep'in Barak Türkmenleri de, Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar.
Akşehirli Ahmet Hamdi Efendi’nin hatıra defterinden edinilen bilgilere göre Karacaoğlan Varsak Türkmenlerinden Kara İlyas’ın oğludur ve asıl adı Hasan’dır. Henüz 4-5 yaşındayken babası askere alınmış bir daha geri dönmemiştir. O nedenle Hasan yetim büyümüştür. Fakir ve kara yağız bir delikanlı olduğu için de Karacaoğlan lâkabı takılmış, Hasan da lâkabını ad olarak benimsemiş, ölünceye kadar taşımıştır.
Babasının askerde ölmesi ve derebeyi olan Kozanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıkmış, yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirmiştir. Doğum yeri gibi, ölüm yeri ve mezarının nerede olduğuyla ilgili de değişik görüşler ileri sürülmektedir. Bu da onun halk arasında çok sevilmesinin doğal sonucudur.
Mezarı İçel'in Mut İlçesi'ne bağlı Çukur Köyü'ndedir ve 1997 yılında anıt mezar haline getirilmiştir. İshak Refet Işıtman 1933 yılında yayınladığı Karacaoğlan adlı eserinde Karacaoğlan’ın Karaca Kız adlı birisini sevdiği ve ölünceye kadar bu sevginin devam ettiği anlatılır. Birbirlerine kavuşamadıkları için en sonunda Karacaoğlan bir tepeye, Karaca Kız' da onun karşısındaki bir tepeye gömülmüşlerdir. Mezarının olduğu yere Karacaoğlan tepesi, karşısındaki tepeye de Karacakız tepesi denilmektedir.
Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir dünyası kurdu. Çok yalın temiz bir Türkçe kullandığı için de halk arasında çok sevildi ve kendisinden sonra gelen birçok ozanı etkiledi.
Yaşama sevincinin kaynağı güzele, sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur. Aşık geleneğinde ilk kez o, şiirlerinde sevgililerin adlarını söylemiştir: Elif, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, Hatice... Karacaoğlan bunların kimine bir pınar başında su doldururken, kimine helkeleri omuzunda suya giderken, kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur. Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı'nın etkisinden uzak kalmıştır.
Şiirlerinde Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma dilini, bunun yanı sıra hece ölçüsünün koşma ve semai kalıplarını kullanmıştır.
Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan'ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir.
- 1 -
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken
Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim ala karlı dağ iken
Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere beğ iken
Karacoğlan der ki bakın halıma
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğiken
- 2 -
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Karacoğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
- 3 -
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var
Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var
Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var
Karac'oğlan der ki ismim överler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnat ederler
Benim Hakk'dan özge sevdiğim mi var