Babam 1908’de "KALE BALA" denilen Kütahya ilinin çekirdeğini oluşturan Yukarı Hisar’ da dünyaya gelmiş. Ayşe hanım ile yemenici Musa Bey’in ikinci çocuklarıdır. Çocukluğunu ve gençliğini babasının yanında geçirmiş.

Delikanlılık döneminde; gençlerin evlerde toplanarak eğlendikleri ve sohbet ettikleri Gezekler’de üç telli bağlama ile tanışmış. Müzik gibi uğraşların gençleri haylazlığa iteceği düşünülen o devirde babasından saklı üç kile buğdaya bir bağlama edinmiş. Dedem bunu görmüş kırmış, babam gene bunu almış, gene kırılmış ama böyle devam ederken de babam bağlamayı öğrenmiş.

Örf ve adetlerin yaşatıldığı, görgü kurallarının ve birlikte yaşamanın pekiştirildiği Gezekler’ de müzik başladığında sohbet bırakılır, yeme içme durur, derlenip toparlanılır ve sessizce dinlenilir, seyredilirdi. Kurallara uymayanlara da hoş cezalar verilirdi. Zengince olana bedensel ceza verilir, uzak bir pınardan su getirmesi istenir. Yoksul gence de mesela bir tepsi baklava alma cezası verilirdi.

Genç kızların aynı tür toplantısına da "KIZLAR İÇİ" denir. Gençler ablalarından hayat hakkında bilgiler alır oynayıp eğlenirlerdi.

Askerlik çağına geldiğinde koltuk altına aldığı bağlaması ile kıt’aya teslim olan babam Topçu askeri olmuş. Burada klarnet çalmayı ve okuma yazmayı öğrenmiş. Askerlik dönüşü ve dedemin vefatı ailenin geçimini ona yüklemiş. Bu arada Hacer hanımla ile evlenmiş, ağabeyim Hüseyin; ablam Huriye ve ben dünyaya gelmişiz. Hisardan yeni gelişen şehre taşındık. Ekonomik durum babama meslek değiştirir. Kahvehane açar. Üç telli bağlama duvarda asılıdır, ünü yayılmıştır. Kahvehanesi aşıkların ve onu dinlemeye gelenlerin uğrak yeridir artık. Hevesli gençlere ücretsiz ders verir. Halkevleri kurulduğunda çalışmalarını burada da sürdürür.

Muzaffer Sarısözen 'in daveti üzerine 1942'de ekip olarak Ankara radyosuna gidilmiş. Onun sazı ve sesindeki farklı üslup ve tavır üzerine radyoda kalması teklif edilmiş ve "Fincanın dibi noktalı” ile” Pembeli" türküleri derlenmiş.

Ailevi nedenlerle radyoda kalmayan babamın kahvehanesi Aşık Veysel, Aşık Davut Sulari gibi gezginci ozanların ve radyo sanatçılarının uğrak yeri olmuş. Bir konser için gelen Nida Tüfekçi, Yücel Paşmakçı ondaki değişik saz tavrı ve okuyuştaki kendine has hançereyi fark etmişler. Benim yüksek öğrenim için İstanbul' da olmam ve halk müziği camiasında çalışmamın da babamda ki tüm yöre türkülerin TRT repertuarına kazandırılmasında katkısı olmuş, türküler hemen hayata geçirilmiştir. Bu arada ibadetini de bırakmayan babam "Hacı" olduktan sonra "Elini eteğini çek bu işlerden" diyenlere "Ben sazımla Rabbime sizden daha yakınım" derdi. Kendimi bildiğimden beri babamın alkollü içki kullanmadığını bilirim, sigarayı da bırakan babam nefesinin güçlü oluşu sayesinde türkü söylediğinde sesini civar köylerden bile duyulduğunu söyler, bununla övünürdü.

Halk destanlarını ezbere bilir, türkülerin kaybolması ve yozlaşması endişesiyle bunları bir kitapta toplama arzusunu da ne yazık ki sağlığında yerine getiremedi. Bu arzusunu ben ve torunu İsmail Pektaş 1995 yılında "Hisarlı Ahmet yorumu ile Kütahya Türküleri" adlı kitabı Güral Porselen'in sponsorluğunda yayımlayarak gerçekleştirebildik.
Hisarlı Ahmet 4 Ocak 1984'de vefat etmiştir.
Mustafa HİSARLI