Emrah mahlasını kullanan birkaç ozan vardır. Bunların az bilinenleri Ahıskalı, Ardanuçlu, Kıraç köylü Emrah’lar; ünlü olanları ise Ercişli ve Erzurumlu Emrah’lardır. Aynı mahlası kullanmaları nedeniyle bu iki aşığın şiirleri yer yer birbiriyle karışmıştır. Son yıllarda araştırmacılar bu karışıklığı büyük ölçüde gidermişlerdir.

Tanıtacağımız Emrah Erzurum'a bağlı eski adı Tambura, şimdiki adı Güzelyurt olan köyde doğdu. Babasının adı Mehmet, kendi adı Emrullah'tır. Doğum tarihiyle ilgili kesin bir bilgi yoktur. Ancak 18. Yüzyılın sonunda doğduğu, yaşamının büyük bir bölümünün 19. Yüzyılda geçtiği bilinmektedir.

Emrah ilk gençlik yıllarında köyünden ayrılarak Erzurum’a yerleşti. Bir süre medrese eğitimi aldı. Daha sonra Trabzon’a gitmek üzere Erzurum’dan ayrıldı. Bu onun memleketinden ilk ve son ayrılışı oldu, bir daha Erzurum’a dönmedi. O yıllardaki bir çok ozanın yaptığı gibi, yaşamının sonuna kadar Anadolu’nun değişik yörelerini gezdi, durdu. Erzurum’dan ayrıldıktan sonra Bayburt ve Gümüşhane'ye uğrayarak Kop üzerinden Trabzon'a vardı. Bir süre aşıkların uğrak yeri olan Pazar Kapısı’ndaki Mazlumoğlu'nun kahvesine konuk oldu. Sazındaki ustalığı ve sesindeki ahenk sayesinde kısa bir sürede yöre halkının gönlünde yer etti. Trabzon’dayken bir ara Değirmendere tarafına gitti. Orada Güleser adlı bir kıza gönül düşürdü. Kızın ailesi rıza göstermeyince de gururu incinmiş bir halde yeniden Trabzon’a döndü.

Araştırmacı İbrahim Aslanoğlu, o günlerde Emrah’ın başından geçen bir olayı şöyle anlatır:

“Trabzon’a gelişinin ikinci yılıydı. Bir gece garip bir rüya gördü. Çok korkmuştu… Uyandığında saraya tutulmuş gibi titriyordu. O gece gördüğü rüya bir şiirine şöyle yansıdı:

Keşfoldu bana bu gece mâ’na-yı hakîkat
Yazıldı gönül levhine imlâ-yı hakîkat
…………………………………………….
Bu âlem-i vahdetde senin gördüğün
Emrah Kim gördü aceb böylece rüyâ-yı hakîkat

O günden sonra saz çalarken bazen kendinden geçercesine sarsılması ve titremesi ömrünün sonuna kadar sürdü. Emrah’ı daha hayattayken yüceleştiren etkenlerden biri de belki bu özelliğidir.

Emrah Trabzon’dan 1837 yılında ayrılarak Kastamonu'ya geldi. Burada şehrin zenginlerinden Alişan Bey’in yardımıyla aranan bir aşık oldu. başından bir de evlilik geçti. Ancak Alişan Bey'in ani ölümünden sonra burada duracak bir nedeni kalmadı ve Çankırı’ya geçti. Çankırı’da Yusufzade’nin konuğu oldu. Yeşildirek kahvesinde çalıp söyleyerek kısa sürede bölgede tanındı ve sevildi. Çankırı’nın ünlü ozanı Sabri ile de tanışarak iyi bir dostluk kurdu. Bir süre sonra Çankırı’dan ayrıldı…

Konya ve Niğde’yi ziyaret ettikten sonra, günün birinde âşıklık geleneğine hiç yabancı olmayan Sivas’a geldi. Ozanlara çok önem verilen bu şehirde adı ve şiirleri zaten biliniyordu. Sivas halkı Emrah’ı hemen sahiplenerek bağrına bastı. Burada âşıkların uğrak yeri olan Havuzlu kahvede çalıp söylemeye başladı. Burada eşraftan Hacı Ali Bey’in aracılığıyla Mahi lakaplı Emine Hanımla evlendi. İlk yıllarda mutlu bir beraberlikleri vardı, Mehmet adını verdikleri bir de çocukları oldu. Fakat sonradan bilinmeyen bir nedenle ayrıldılar. Bu ayrılık Emrah’ı çok etkiledi ve Sivas’tan ayrılmasına neden oldu.

Sivas'tan ayrıldıktan sonra Tokat’ın Niksar ilçesine yerleşti. Artık yaşı da ilerlemişti. Niksar'da Acın Kızı adında bir kadınla evlenerek ömrünün sonuna kadar burada kaldı.

1861 yılında vefat etti, Karşıbağ Mahallesi Tekke Bayır'ında defnedildi.

Emrah Tokatlı Nuri, Kastamonulu Meydani ve Kemali gibi aşıklara ustalık etmiş, daha sonraki bir çok aşığı da etkilemiştir. Aruz vezniyle yazdığı bir çok gazel, murabba, muhammes ve müseddesleri vardır. Ancak halk arasında en çok bilinen şiirleri hece vezniyle yazdıklarıdır.

Şiirlerinden örnekler:

- 1 -

Sevdiğim Allah’tan budur niyazım
Pervaneler gibi nâra düşesin.
Dilerim derdine olmasın derman
Şeyda bülbül gibi zâra düşesin.

İki yakan bir araya gelmesin
Seni gören hiç merhamet kılmasın
Daim ağlamaktan yüzün gülmesin
Garip Mansur gibi dâra düşesin.

İki gözün birden olsun da alil
Ellerin koynunda gez melûl melûl
Genç yaşın içinde hem zelil sefil
Sonra bir de sitem-kâra düşesin.

Emrah’ı ağlattın sen dahi gülme
Şu fâni dünyada ber-murad olma
Öldüğün vakitte hiç iman bulma
Yılanı çok bir mezara düşesin.

- 2 -

El çek tabib el çek yaram üstünden
Sen benim derdime deva bilmezsin
Sen nasıl tabibsin yoktur ilacın
Yaram yürektedir sarabilmezsin

Sana derim sana ey kalbi hayın
Kimseler çekmesin feleğin yayın
Yıkıp harab ettin gönül sarayın
Alıp bir taşını koyabilmezsin

Emrah'ım dinledin benim sözlerim
Muhabettin can evimde gizlerim
Ne durursun ağlasana gözlerim
Bir daha yarini görebilmezsin

- 3 -

Dedim: Dilber didelerin ıslanmış
Dedi: Çok ağladım sel yarasıdır
Dedim: Dlber ak gerdanın dişlenmiş
Dedi: Zülfüm değdi tel yarasıdır

Dedim: Dilber sana yazılmış kanım
Dedi: Niçün böyle edesin sultanım
Dedim: Teşne vermiş ince miyanın
Dedi: Ben sarıldım kol yarasıdır

Dedim: Seni saran serini vermiş
Dedi: Beni saran murada ermiş
Dedim: Peri yanaklarının kızarmış
Dedi: Çiçek taktım gül yarasıdır

Dedim: Dilber Emrah aklımı aldın
Dedi: Sevdiğine pişman mı oldun
Dedim: Dilber niçin sarardın soldun
Dedi: Hep çekdiğim dil yarasıdır

ihsanozturk.com